bugün evde çıngar çıkardım.
bağırdım, çağırdım..
tencerelerle ve ocaktaki yemekle kavga ettim.
yemeğin içindeki malzemeyle de kavga ettim.
boğazım ağrıdı kendi kendime bağırmaktan.
muhtemelen komşuları rahatsız ettim.
bencilliğim üstümdeydi. her halttan şikayet ettim.
en sonunda ciyaklamaktan yorulan bebekler gibi sustum. yavaş yavaş.
kendi kendime bağırma terapisi yapıp rahatladım bugün.
hafifledim.
bi beni keşfetse de yazdıklarımı şarkı sözü olarak satabilsem..
ara beni, bul beni hezeyan
bugün sokaklarda gezinirken popüler tüketim kültürünün, ışıl ışıl yeni yıl hazırlıklarını gördüm. plastik ağaçlar, parlak gümüşi süsler, noel dayılar falan..ne zaman içselleştirdik bu kadar durup düşünme ihtiyacı hissettim. eskiden beri özel gün-sıradan gün ayrımı olmaksızın hediye alınırdı; çocukların gönlünü etme manasında. ağaç süsleme muhabbeti henüz bir telaş biçimde evleri sarmamışken, yurtdışından bi kutu renkli süs getirmişti babam. teee 90'ların başında. hey gidi günleeer...sonra annemle beyoğlunun ışıklı halini seyretmeye giderdik aralığın son haftasında... çocukken iyi güzeldi de, ben böyle yılbaşı hediyesi diye fır fır dönen, avaz avaz bağıran kredikartları değil; güzel bi ışıltı ve harbiden de kestane yiyip, tombala oynadığımız bir geceyi hatırlıyorum.
amaaan neyse ben çok antikalaştım zaten.
ara beni, bul beni hezeyan
Ey güzel Tanrım, 2006 bitiyor. başlamasına üç-beş kala, çift yılları sevmediğimi söylemiştim; 2006 bu lafıma pek alınmadı sanırsam.
o berbat yılbaşı gecesinden sonra bütün yılın aynı mide bulantısıyla geçeceğini sanmıştım; ama öngörülerim tutmadı. iyi ki de tutmadı. özel ve güzel hediyeleri oldu bu yılın bana; illa muhasebe çıkartacaksam da fazla bir bedel istemedi bu sefer. yeryüzündeki yirmiüçüncü yılıma girerken kardayım yani.
bi'şey daha gördüm ki, ordan oraya koştursanız da ; bütün gün evde tv ya da pc karşında olsanız da, zaman denen meret aynı hızda gidiyormuş. yatarak bu sene, bunu öğrendim. anne ben analist oldum.
sonbahar bitti, o asıl derdim...