çıplak bir mektup..

Tüm çıplaklığı ile, tüm samimiyetiyle yazılmış bir e-posta karalaması. makaslanması, derlenip, toplanması, "edit"lenmesi gerekmiyor. Olduğu gibi. Çünkü, biz edebiyatı böyle çıplak anlatabilmek için sevdik.


Sevgili Nihat Genç,
umarım bu e-posta adresin aktiftir, ve bu sanal "010101010" lardan oluşan kelimelerim sana ulaşır. umarım posta kutun benden başka binlerce maille dolmamıştır da sabah sabah ağlattığın bu kıza yer vardır.
Ah Nihat Genç, böyle güzel yazılır mı ya, bu yapılır mı? sabahın 7'sinde birazdan işe gitmek için hazırlanmam gerekirken, her şey bi kenara bana mail yazdırıyorsun gözlerimde yaşlarla.
bir "Kör Çiçekçi" bu kadar mı güzel anlatılır, 'tasvire kelime bulamıyorum' demişsin; şehrin göbeğini yıkayan bir kırkikindi yağmuru bu kadar mı güzel anlatılır da, benim gözümde yaşa dönüşür o yağan damlalar? bir edebiyatçı bu kadar mı imrenir, kıskanır yağan yağmur altındaki kör çiçekçinin mutluluğunu..o mutluluğu tasvir eden adamı..
Senin küllüyatını okumuş olan sevgilimin kitabı, "Edebiyat Dersleri" kitabın. Senin kelimlerini, onun bir zamanlar bir başkası için akıttığı gözyaşlarıyla dolu sayfalardan okuyorum. Ve katıla katıla ağlamamı tutmaya çalışıyorum, sahur sonrası yatan ev ahalisini uyandırmamak için.
Ah Nihat Genç, ankraya yolum düşer mi bilinmez, düşse çiçekçi durur mu bilinmez. fakat olur da geçersem bir gün kızılaydan ve oralarda görürsem o Kör Çiçekçiyi çok kulağını çınlatıcam bilesin.
Benim de burda bir "yarım adam"ım var. bedeninin tam kasık kısmından aşağısı yok, elleriyle yürüyen bir "yarım adam"; adamcık değil ama; tastamam bir adam gibi dimdik duruyor, önündeki mendil, çakmak ve kalem sattığı tezgahçığı ile. Hergün bu koca şehrin en lüks 2. mahallesinde, nişantaşının göbeğinde, işbankasının önünde, akşam 5ten sonra açar "dükkanını", yedi buçuk sekzden sonra kaldığını görmedim henüz. Dilenmez, yalvar yakamaz etmez; üstünde her daim ütülü mavi bir gömlek. nerden buluyon be adam ütüyü, mavi gömleği? ütüleyecek, sana bakacak olanın varsa, niye senden geri kalan yarımınla bu kokonalara mendil satmak için heba ediyorsun kendini? Yok ama, orda işte. Tıpkı senin "Kör Çiçekçi"n gibi , mutlu ve bana hayatın yolunda gittiğini gösteren bir lutuf gibi her akşam orada. hiç atlamaz, verilen her selamı alır, hal hatır sorar; geçenlerde kandil simidir vardı elimde ikram ettim, o bana kendininkini ikram etmeye kalkıştı. Dur be adam, bi dur değil mi? Bu kadar güzelsin, bu kadar lütufsun, bir dur da senden 3 kuruşa aldığım kalemin, çakmağın hayır yapmış olmanın gönül rahatlığını yaşat bana. yaşat ki yatığıma kafayı koydugumda içim içimi kemirmesin, dışarda evsiz barksız, ben tıka basan mide fesatı geçirirken, aç dolanan insanlar var diye.
yok ama, o yarım.. bense koştura koştura işe gidebileceğim bacaklarla tam bir insanım. tam insanlık nasıl oluyorsa...
Nişantaşında akşam vakti, 6 civarı gibi gezinmenizi tavsiye ederim. 5-6 arası konfeksiyoncular kapatır. 8'de çöp arabaları geçer. işte o arada, bir giydiğini bir daha giymeyenleri dünyası ile onlardan arta kalan kağıt, plastik, kola kutusu toplayanların dünyası kesişir. biri plazalı işlerinden dönerken, diğeri 'açık mekan' işinin en yoğun saatini yaşar. benden 10 yaş küçük kızcağızlar sırtlarında çuval, kağıt namına ne bulursa çöpleri karıştırır, toplarlar.
Bir de işte, işbankasının önündeki "dükkanıyla", o yarım amca var. adını hala bilmediğimi şimdi farkettiğim yarım adam.
Sevgili Nhat Genç, benim bunları senin tabirinle "geviş getire getire" yazasım vardı, bu sabah vaktine kısmetmiş. Velhasıl yazmak saat tanımaz, beklemez. Beklememeli zaar.
Sen beni ağlattın, güzel Tanrım nice kör çiçekçiyi, yarım amcaları ve kağıt toplayan kızları güldürsün..

Sağlıcakla kal..


Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Best for Firefox, Opera&Maxthon @ 1280x720 :: Ocak 2008'den beri gelen giden: :: © 2007 - Eternity 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim::