hüzün keder yüreğime yaslanır...

hani insanın durduk yere ağzına sıçan şarkılar vardır ya...

ortada bi neden yokken; damdan düşer gibi. o anın içine düşer, kafana çarpar; canını acıtır.

bu da öyle işte. altında bi neden olmaksızın.


"böyle şarkılar yazmayın ulan!" dedirten cinsten. serilip giden boğazın güzelliğine karşı insanı isyan ettiren; o an sevgilisinin yanına uçarak gitme isteği yaratan.. ne bileyim, kavgalıysa, kızgınsa bir an da yelkenleri suya indirten.. durduk yere acıtır mı bi şarkı be..bu acıtyor işte.

yolda giderken bir anda radyoda çalmaya başlasa, sağa çekip gözyaşlarını sildirtecek bir şarkı bu.
zar zor bırakılan sigaradan, yemini bozup bir fırt çekme sebebi gibi..

sabaha kadar içme arzu yaratan bir hüzün gibi.. aman be dinleyin işte.. ben böyle hayatın ızdarbını.. ayrıca 2007 bitmeseydi keşke.. neyse. badem'den tüm karagözlüler için gelsin bari..





yağmur kaçkını...

Yağmurlu günlerde dışarı çıkamazdı.
Çıkmazdı. Çünkü su almayan bir botu yoktu. Ne zaman çıksa ayakları ıslanmış döner, iki güne kalmaz hasta olurdu.


Botu olmadığı için dışarı çıkmıyordu, ya 10 yıl aralıksız sürseydi yağmurlar? Marquez'in masalı gerçek olursa ne yapacaktı? On yıl pencere arkasında mı bekleyecekti? Ya sıkıntıdan ölürdü ya da açlıktan evdeki yiyecekler tükenince...
.
.
"evden hiç çıkmamalıydım!" diye hayıflandı kendi kendine, fark etmediği bir su birikintisine aniden basıverdiğinde. Oysa deminden beri ne kadar da başarılı geçmişti onca yağmur tuzağını ve hiç ıslanmamıştı çorapçıkları. Bir anda tüm ayağını sardı ayakkabısına giren yağmur suları; bir bakışla taş kesilen mitolojik kurbanlar gibi ayaklarının oracıkta donduğunu hissetti. Her adımda biraz daha ağırlaştı
ıslanmış ayakları ve her adımda biraz daha hızlandı biran önce eve dönebilme arzusuyla.

Yağmurlu günlerde dışarı çıkmamalıydı, ta ki ‘yeni’ bir bot buluncaya kadar ikinci el dükkânlarda. Ama kimse kışın ortasında, sağlam botları satılığa çıkarmazdı.
Yılın altı ayı yağmurlu geçerdi bu kentte, Marquez'inkinden biraz daha kısa… Ve kendisini sokağa çıkartacak nedenleri ertelerdi başka kuru bir güne. Şu lanet olası botlar yüzünden yağmurdan keyif alamıyordu ki; sokağa çıkmak ertesi gün hasta olmakla eş anlamlıydı.

Durmak bilmedi yağmurlar o sene. Ve kentte hiç kimse su almayan botlarını kapının önüne koymadı, gelip geçen bir eskici alsın götürsün diye.

İnat etti dışarı çıkmamaya. Fakat hikâyesini anlatan, onu evin içinde mahsur bırakarak öldüremeyecek kadar merhametliydi. Götürdü kendi botlarını, adamın kapısına bırakarak zilini çaldı ve uzaklaştı hemencecik. Bir iyilik yapıyorsan, bunun denize atılması gerekirdi. Eh yağmur birikintisi de ufak bir deniz sayılabilirdi pekâlâ. Hikâyeci dışarı çıktığında ayakları su alsa bu onun için ufak bir değişiklik olurdu; su geçirmeyen botlarsa inatçı adam için hayatın anlamı demekti o kış. Bunu bile bile evin içinde mahsur kalmasına gönlü el vermezdi. Masalcı Marquez’i düşündü, gülümsedi. Kimse yağmurdan ölmemeliydi…



Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Best for Firefox, Opera&Maxthon @ 1280x720 :: Ocak 2008'den beri gelen giden: :: © 2007 - Eternity 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim::