Yazıyla aram rakamlarla olduğundan hep daha iyi gitti. Bir türlü ısınamadım rakamlara, sayılara ve onları peşinden sürükleyen matematiğe. Türkçe kitaplarındaki okuma parçalarını hep yeğledim çözdüğüm alışveriş problemlerine.
Ne aklımda belli bir numarayı tutabilirim, ne de ezberime sayısal düzenden bir seri rakam kaydedebilirim. Cep telefonunu en çok yanımda küçük bir fihrist taşıma derdinden kurtulduğum için sevdim mesela.
Vatandaşlık, vergi numarası gibi bir sürü resmi bela çıkartıyor devletler başımıza. Hayretle izlediğim insanlar var ezberlerinden okuyorlar kendilerininkini. Oysa ancak hatırlıyorum ben hangi yılın hangi ayında doğduğumu.
Telefon numaramı üç-beş-altı diye tekrarlayınca gülümsüyor insanlar bana. Sanırım halen tek basamaklara ancak geçtiğimi bilmiyorlar. Oysa ben hangi dilde telefon numaralarının üç-beş-altı; hangisinde ‘üç yüz altmış beş’ olarak okunduğunu bilecek kadar yazınsal bilgiye haizim. Ama matematiğin daima yazıya tercih edildiği bir kültürde para etmiyor kalem üstadı olmak.
Örnekler gırla bende. Al birini vur ötekine.
Misal bizatihi kendisi 010101010010101010100111110101 gibi absürd bir düzenden oluşan şu bilgisayar denen merette, bir ‘yazı yazma programı’ var, ‘Word’ diyor ecnebiler; ‘Kelime’ diyor bizim öz-Türkçe’ciler. Yazı yazma programı da ilginç bir tanım oldu doğrusu, mürekkepten nerelere geldik… Her neyse. Ben bu programın- ve benzerlerinin- içini dışını bilirim. İşin içinde yazıyla ilgili bir şey varsa, öğrenmediğim, kurcalamadığım incik cıncık kalmaz. Eh bu sistemin bir de hesapla ilgili yönü var tabii ister istemez. Gene sevmediğim konulara geldik. Bu kadar samimiyetten sonra size Excel’de toplama çıkarma yapma özürlü olduğumu söylesem herhalde şaşırtıcı olmaz. Sandığınız gibi öğrenmemekte inat etmiyorum, bilakis ilkokuldakinden daha hevesliyim. Acaba rakamları hiç sevmediğimden mütevellit kendi kendime bir savunma mekanizması geliştirmiş olabilir miyim? Belki de olabilirim.
Yirmi birinci yüzyılın sanal dünyasında sıradan insanlardan daha fazla yer işgal edip, nerden baksanız on yıldır bir şekilde ‘kullanıcı adı ve şifresi’ kutucuklarıyla karşı karşıya kalan bir kul olarak ne kadar acı çektiğimi sanırım daha iyi anlayabilirsiniz. Bir ara içinde yaşadığım yıla göre sözüm ona sistemli bir şifre kullanmaya kalktım, sonra nereye, hangi siteye hangi yılda kayıt olduğumu hatırlayamadığımda bu çabam da boşa gitti…
İnsanlıkla uyuşmayan bu yönümden dolayı banka işleriyle ilişkimi minimum düzeyde tutmaya çalışıyorum. Süpermarkette şifremi ‘bir an’ düşünüp girdiğimde bana şüpheli gözlerle bakan kasiyerleri de buradan ayrıca kınıyorum. Sanırım beni en iyi, yedi-sekiz tane kredi kartı kullanıp, hepsinin şifresini doğum tarihleri yapan hafıza fakiri insanlar anlayabilir.
Yazıdaki rakamlardan bile kaçmaya çalışıyorum çoğu zaman. Misal bilgisayar tarifi dışında burada da rakam bulmazsınız. Zira benim üç diye yazdığım 5 , dokuz diye yazdığım 4’e dönüşüyor bir anda…anlamıyorum.
Anlamadığımı da onlar anlamıyorlar.
Ben sevmiyorum rakamları kısacası.
Hiç de sevmedim onlarla gelen her hangi bir şeyi.
Bu dünyada ne kadar ikamet ettiğinizi bile onlar ölçüyor.
Ölçüp biçmek bana göre değil.
Hiç de olmadı.
Bu kelimelerimi de, ‘yazı’yı rakamlardan daha çok sevenlere armağan ediyorum.
Bir gün iktidar dönüp dolaşıp yazıya gelecek; o zamana kadar sabrediyorum.. :))
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa