çok yedim, çok içtim
sindirmeye bir kasa soda lazım.
az gedim ama çok gördüm,
gördüklerimi sindirmek için yürek lazım.
çok okudum, çok da yazdım,
okuyacak okuyucu lazım.
çok film seyrettim,
çok fotoğraf çektim,
hayatı kadraja aldım.
henüz az yaşadım ama,
içini çok doldurdum.
çok yürüdüm, az koştum,
koşmak çarpıntı yaptı.
az gittim, uz gittim,
dönüp dolaşıp,
başlandığım yere vardım.
dere tepe düz gittim,
meğerse bir arpa boyu yol almışım.
çok sigara,
çok kahve,
çok şarap,
içtim.
hepsine dayanacak karaciğer lazım.
çok sevdim,
çok aldattım.
çok gidenim, az kalanım oldu.
çok arkadaşım, az dostum oldu.
dostluğa vefa lazımmış,
onu biraz geç anladım.
çok öldüm, az dirildim.
Tanrı'yı çok sorguladım,
çok inandım
ama
az güvendim.
çok bekledim, çok umut ettim,
çok istedim,
çok aldım.
aldığıman fazlasını da geri verdim.
çok eğlendim, çok kederlendim,
çok hatırladım, az unuttum.
çok delirdim,
az kalsın canımdan oluyordum.
çok kanadım,
çok aktım.
ve
bunların hepsini de aynı yürekle yaptım.
Bugün benim doğum günüm,
ve,
eğer Dante gibi ortasındaysam ömrün,
tüm bunları
daha da çok yaşamak tek dileğimdir.
MART 2008
ara beni, bul beni aforizma, aykırı yazılar, şiir
Bir ilişki hayal edin.
Deliler gibi aşıksınız ama aynı zamanda köpek gibi sürünüyorsunuz.
Tutku hat safhada.
Beraber yaşadığınız, paylaştığınız anların hayatınızın en muhteşem dakikaları
olduğunu hissediyorsunuz ki, öyle gerçekten de.
Size küstüğünde, barışmanız için kapısında yatmaktan sizi kimse alıkoyamıyor.
Kendisi bile.
Kendiniz bile kendinize, yüreğinize, ruhunuza hakim olamıyorsunuz.
Kopup koyvermek dedikleri, bu işte.
Aşka tutuluyorsunuz.
O herkesten farklı sizin için.
Herşey çok daha anlamlı onun yanındayken.
Bir insan uyurken yanındaki sevgilisini özler mi?
Özlüyorsunuz işte.
Hiç gitmesin, sizi bir an olsun bırakmasın istiyorsunuz.
"Aynı bedende caaan gibiyiz" olmak istiyorsunuz.
passion by ~Bersty on deviantART
Hayattaki en basit şeyler bile,
Bir bardak çay, bir bulmaca çözmek bile,
Aşkın dokunuşuyla daha keyifli hale geliyor.
Fakat bir yandan da örseleniyorsunuz.
Örseliyorsunuz birbirinizi.
Bu "ya bir gün onu kaybedersem?" korkusundan daha farklı,
daha acı verici olanı budur işte.
Çok sevdiğiniz ve sevildiğiniz için,
karşıdan herşeyi isteyebileceğinizi sanıyorsunuz.
Ve o da aynı şekilde sizden herşeyi istiyor.
Mesela, en iyi dostunuz ya da aileniz dahi teklif etse
kabul etmeyeceğiniz şeyler talep edebiliyor sizden.
Öncellikle kendinizi değiştirmenizi istiyor.
Sonra 'bazı' arkadaşlarınızla görüşmemenizi istiyor.
Kıskançlık tavan yaptığında hayatı burnunuzdan getiriyor.
Aşk bu ya,
çaba gösteriyorsunuz siz de.
"Onca şey yaptım senin için; bu istediğim bu kadar zor mu?"
diyor,
"Bu kadar zor olmamalı" diyorsunuz,
ama olduğundan daha bile zor geliyor aşkın yükü.
Olmadıkça örseleniyorsunuz.
İlişki örseleniyor,
fakat tutku bu işte tam da;
örselenmek tutkunuzu bütünleyen şey haline geliyor.
"Daha fazla olmayacak, dayanamıyorum" diyorsunuz
Ama karşınıza geçtiğinde yelkenler gene suya iniyor.
Karşılıklı tabii,
Sizden ayrılmaya geldiği kafeden sarmaş dolaş çıkıyorsunuz.
Birbirinize daha anlayışlı olacağınıza dair sözler vererek...
İçiniz yanarak,
"Bu ikili delilik sona erse" diyorsunuz,
ama sadece lafta kalıyor;
aşk peşinizi bırakmıyor.
Bırakmaz da zaten.
Nereye kaçarsanız kaçın...
Ama örselenmek de bir yere kadar,
Aşkın gücü bir yere kadar uzanabiliyor,
Acıdan beslenen tutku bir yere kadar yetiyor.
ve sonra,
bitiyor.
İşte köpek gibi süründüğünüz yer burası.
Köpek gibi acı çekerek, bitmesin diye salya sümük ağladığınız yer burası.
"Bitmesin, gitmesin;
herşeye razıyım. Yeter ki geri gelsin..."
Ama yetmiyor işte geri dönmek,
her şey aynı, yerli yerindeyken,
beraberliğinizde bir toplu iğnenin yeri değişmeden,
safi tutkuyla biraraya gelmek yetmiyor.
Yetemiyor.
O müthiş aşk bir noktaya kadar dayanabiliyor.
I Dont Love You by ~pedrocastro on deviantART
Çünkü, aşkınızın dışında götürdüğünüz bir başka yaşam var,
ve tıkanıyor.
Sekteye uğruyor.
Aylarca herşeyden kopuyorsunuz;
İlişkinizi düzeltmeden hiçbir şeye el atamıyorsunuz.
Ama kör topal da,
yaşanmıyor hayat.
Aşkın merkezde durduğu,
ve herşeyin onun çekim merkezinde döndüğü,
tutkunun dengesizliğinde,
bir hayat,
okula, işe gitmeniz ve
para kazanmanız gereken,
diğer hayatla uyuşmuyor.
Gitmiyor işte.
Ya tam olacaksınız,
ya hiç.
Ne aşk,
ne onun dışında dönen hayat,
yarım yamalak yaşanmıyor;
yaşamanıza izin vermiyor...
Ve,
nihayet bitiyor..
Ölümcül tutkunuzu kazıyıp içinizden atmak istiyorsunuz.
Onsuz daha iyi olacağınıza emin olarak.
Aşk,
tutkusuz kalıyor,
Bir şeyler bitiyor...
Sevgi, saygı, özlem, acı hepsi aynı tren kompartmanına binip,
Size el sallıyor.
Herkes daha iyi olacağınızı,
zaten çok yıprandığınızı söylüyor.
Teselli bulmaya çalışıyorsunuz bir şekilde.
Zaman en iyi ilaçtır deniyor,
kanıyorsunuz...
Yüreğiniz kanıyor,
Öyle çok göz yaşı döküyorsunuz ki,
Boğazın sularına bile küçümseyerek bakıyorsunuz..
Sonra hayat, mecburen elinizden tutuyor.
Yaşamaya 'kaldığınız yerden' devam etmenin yükü,
sizin dışınızdaklere kaşı sorumluluklarınızla,
unutmaya çabalıyorsunuz.
unuttum numarası yapıyorsunuz,
"gün gelir unuturum" sanıyorsunuz.
Bir başka hayat seçiyorsunuz,
kuruyorsunuz kendinize,
mutlu olmanın daha az acılı yollarını arıyorsunuz,
ve belki de keşfediyorsunuz hakikatten...
Şimdi,
tutkunun sarıp sarmalıdığı bir "efsane" olmasa da,
rüyada olmadığınızın bilmenin güveni ile,
kendinizi sağlam hissediyorsunuz.
"Herşey düzgün" diyorsunuz ki,
düzgün görünüyor gerçekten de...
Fırtınasız bir iskeleye demirleyip,
dalgakıranın gerisinde duruyorsunuz;
Ayağa kalktığınıza inanıyorsunuz...
...
...
Bütün bu satırları bana döktüren,
Çağan Irmak'ın gişeleri kasıp kavuran filmi Issız Adam.
Yaklaşık iki saatlik seyirliğin tümü bir yana,
Zira herkesin tutkusu kendine has,
ama
o tutkulu aşktan sonra,
erkeğin ve kadının kurduğu ya da kuramadığı
hayatlar,
kadın ve erkek denen canlının farkını
insana bir daha hatırlatıyor.
Asıl film,
Asıl hayat,
Aşkın kendisinde değil,
sonrasında başlıyor çünkü...
İster dalgakıran arkasına demirlemiş olun,
İster halen okyanus dalgalarının sırtında..
I broke up by ~lightships on deviantART
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa