uykusuzluk...

Normal insanların rüya gördüğü saatlerde, ben peşimdeki hayaletlerden kaçıyorum…



Copyright: Duygu Kocabaylıoğlu

Taşınmak ya da Taşınabilmek?

İçime ‘cuk’ diye oturan, beni 10 yıl öncesine asla taşınmak istemediğim bir apartman dairesine götüren bir yazıyı paylaşmak istiyorum. Murathan Mungan’dan geliyor, Taşınmak:
Sekiz yıl oturduğum evden taşındım, birkaç ay sürdü parça parça taşınmam. Eşya dediğin nedir ki? Asıl insan kitap, dergi, CD, DVD ve benzeri kültürel mühimmatın altında eziliyor.



Her yer değiştirmeyle birlikte kendi içinde de bir yerden bir yere taşınmış oluyor. Taşınmanın gözleri var sanki. Başka türlü bakan, tartan gözleri... Bunca yıl neredeyse sizden habersiz bir köşede birikenleri, paketlerken elden geçirdiğiniz her eşyanın çağrıştırdıklarını, zaman içinde kendinizdeki değişimleri haber veren artmaları, eksilmeleri; gelip geçen hevesleri, gelip geçmeyen tutkuları; bizi biz yapan onca gündelik ayrıntıyı, bütün bunların gölgesinde olup bitenleri, bekleyenleri, ertelenenleri, gerçekleşen ya da gerçekleşmeyenleri bambaşka gözlerle tartıyorsunuz. Bir taşınma sırasında zaman kendisini sıkıştırılmış bir bütünlük içinde hissettiriyor. Kendinize yeni sözler veriyor, yeni kararlar alıyor, yeni oyuncaklar vaat ediyorsunuz. Bazen yalnızca kendinize kurduğunuz tuzakları değiştirmekle kaldığınızı anlıyorsunuz. Benim vardığım dönemeçlere geldiyseniz eğer, belki biraz daha sadeleşme gereksinimi duyuyor, etrafınızı seyreltiyorsunuz. Her taşınma her şeyi lağvetmek demek değil elbet; yeni mevsiminize göre kabuk değiştiriyor, arkanızda zaman ve mekândan yapılmış bir gömlek daha bırakıyorsunuz.
Sonra bir sabah başka bir odanın ışığına gözlerinizi açıp uyanıyorsunuz.
Taşındım. 1 Haziran 2009


©2007-2009 *art-o

Bir mekanı ev yapan, onun duvarları, kapıları, pencereleri midir; yoksa içinde yaşayanlar ve yaşananlar mı orayı ev yapar? Bu cümleyi günlüğüme yazdığımda henüz 15 yaşındaydım ve büyük bir taşınma travması yaşıyordum. Kiracısı olduğumuz ve bazı zorluklarla yaşadığımız bir evden, ailecek ‘bizim’ diyebileceğimiz, her tuğlasında, duvarında, penceresinde emeğimiz ve maddi yatırımımız olan bir eve taşınmak üzereydik. Ve ben bu sonu değiştirmeye gücümün yetmeyeceğini bile bile, mıhlanmış gibi oturduğumuz evden kesinlikle taşınmak kutularım / © erasistemiyordum. Orası benim evimdi. Gönlümce boyadığım duvarlarıyla, ilk gençlik aşkımı, ilk hezeyanımı, ilk hayal kırıklıklarımı, ilk isyanlarımı, ilk başarılarımı, velhasıl erginliğimin tarihinde önemli ne varsa yaşadığım tüm ilkler bu eve aitti. Ve bu yüzden benim evimdi orası. İkna edemiyordum kendimi bir türlü İzmir-İstanbul karayolunu gören odamın penceresini bırakmaya. Fakat olacak olan belliydi. Ağlaya zırlaya, duvarlara sarıla sarıla taşındım o evden. Ne zaman yolum o apartmanın önünden geçse, kafa kaldırır odamın penceresine iç geçirerek bakarım aklımda 10 yıl evvel yazdığım o satırlar: Bir mekanı ev yapan, onun duvarları, kapıları, pencereleri midir; yoksa içinde yaşayanlar ve yaşananlar mı orayı ev yapar?
Şimdi bir kez daha saydım, geçen 10 yıl içerisinde 5 kere daha taşınmışım. Ve şunu fark ettim, nedense kiracısı olduğum evleri hep daha bir farklı
sevmişim… Nişantaşı, 2009

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Best for Firefox, Opera&Maxthon @ 1280x720 :: Ocak 2008'den beri gelen giden: :: © 2007 - Eternity 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim::