Bir pazar sabahı sorgusu?!

vay anasını! artık bu sabah yazmayayım dedim ama geç aldığım bir haber vesilesiyle kendimi tutamadım blog. -zaten seni de yeni nesil tumblr'a geçirecem-  

gene yoğun alkol ve 0 uyku ile geçen bir cumartesi gecesinin, pazar sabahındayım. zaten başka nerede olacaktım, salıya uyanacak halim yok ya?! neyse.

Anlayacağın gene sağlam hangin' over stayla ve duble uykusuzlukla kim olduğumu, bugün ne yapacağımı hatırlamaya çalışıyordum ki çok lazımmış gibi feyzbuk illetini açtım. ben kafam hala bi dünya, pazar sabahı on the wrong side of the road ile ayılmaya çalışayım, üniversite arkadaşlarımdan birinin nur topu gibi bir bebeği olduğunu öğrendim! 
Pek de tatlı meret, hemen tabii analı-babalı büyütsünlü maşallah'lar taktım ve hızlıca profilden kaçtım :) hatta bir ay olmuş, ben fark etmemişim, hatta kızcağızın hamile olduğunu bile unutmuşum. balık hafızası işte. kandaki alkol oranı artınca sanırım hafıza kaybına uğruyorum. 

neyse, "uykusuzluğun ne olduğunu anlıyorum" yazmış taze anne arkadaşım. Ha ha ha! Ben de! Ama anlama dinamiklerimiz sanırım çok farklı...
Şuan hayatımdaki tercihlerimi sorgulamak için son 8 dakikam. 
Hemen hazırlanıp "2 süper etkinlik birden!" temalı bu pazar gününe adapte olmam gerekiyor.  

7 dakikam kaldı. 
Diyeceğim o ki...
Demiyorum ya! 6 dakikam kaldı ve bu halimle çok mutluyum. Hatta bu akşam kardeşimin müstakbel görümcesinin kına gecesine, haftaya da düğününe gideceğim gerçeğini göz ardı edip, 
dönüp arkasına dahi bakmadığım bu hayatı yaşamaya devam edeceğim.

Çünkü fark ettim ki gece hayatı beni zayıflatıyor,
düne göre 1 kilo vermişim bu sabah.
Ruhum zayıflamadığı, bedenim tükenmediği sürece problem yok. 
Yok değil mi?
O zaman keep rollin' on!  

Son 2 dakikama şunu sıkıştırmak istiyorum : 14 yaşımda bağıra bağıra kutsal 3'lü MFÖ'den Yalnızlık Ömür Boyu'nu söylüyordum; damarlarıma kadar inanarak. sanırım fazla inanmışım ve inandırmışım ki kendimi üzerine  14 sene sonra hala yalnız kalmayı becerdim.
Bu arada dakikalarım bitti ama söyleyeceklerim bitmedi...

Merhaba yeni hangin' over'lara gebe pazar...

Bu arada kına gecesinde alkol olmazdı, de mi?  

"Loser" derken...?

Ben şimdi Nişantaşı’nda doğup, ergenliğe kadar burada yaşamış biri olarak nasıl kaybeden olabilirim, değil mi? Ailem kurulma aşamasında orta sınıftan başlayıp, jakuzisi ve şöminesiyle, her yaz Bodrum tatilleriyle üst orta sınıfa yükselmiş, hayatta en yakınlarımdan kimseyi henüz kaybetmenin acısını yaşamamışım, sağlığıma da zeval gelmemiş… E bir de herkeslerin imrendiği okullarda, bölümlerde okumuşum; elim yüzüm de fena değil hani. Daha bunun neresi mi kaybeden?

Gönülden ve ‘orijinallikten’ kaybeden diyelim istersen? Mesela 11-14 yaşları arasında geçen ortaokul yıllarım boyunca okuduğum 4 ayrı sınıfta, okulun kızlı-erkekli popüler tiplerinin benle dalga geçmeyi günlük bir eğlence biçimi haline getirmeleri. Mesela Amerikan gençlik sinemasının karikatürize şişman, gözlüklü ve sivilceli kızının gerçek hayattaki tezahürü olmam? Ha bir de mesela 45 kişilik sınıfta 23 adet çift kişilik sıra varken, benim mütamadiyen yalnız oturmam? Üstelik görünüşte arkadaşlarım, dostlarım olmasına, bol bol not ve kopya dağıtmama rağmen? Edebiyatı çok sevmeme rağmen sayısalda hep kaybetmem mesela?

loser scrabble necklace by *Doctor-Gus


Kısa Hayat Dersleri-2

her yöne bedava sms paketleri sarhoşken zararlıdır, kullanmamaya özen gösterin.
çünkü başını bir omuza yaslama ihtiyacı insana en olmadık şeyleri yaptırabilir.
o duyguyu hemen defetmeye bakın. kendinize kedi alın.

5 dakika önce tanıştığınız bir adam yaş tahmininde bulunup, en az 5 yıl daha küçük gösterdiğinizi söylüyorsa,
onu orada bırakın ve kaçın.

ya da bir içki ısmarlatıp, size kur yapmasına izin verin.
yoksa eve gidip kedi severseniz.


Photo copyright: Man Furniture by ~SensualImage on deviantART


bir bara gidersin. biriyle tanışırsın. içersin, yatarsın, gider.

bir bara girersin. içersin, biriyle tanışırsın, içersin, yatarsın, gider.

bir bara gidersin. içersin, biriyle tanışırsın, içersin ve kalkarsın.

bir bara gidersin. içersin, biriyle tanışırsın. gözüne başkasını kestirirsin. içersin ve içinde patlar.

bir bara gidersin. içersin, sıkılırsın, içersin, kendinle konuşursun, içersin. barmenle konuşursun, içersin ve kalkarsın.

hayat böyle böyle elinde patlar.

haftaiçi kazandığın paraları, bardaklara; bardakları gastritli midene boşaltırsın.





In the bar by ~onesummerago on deviantART

bir bara gidersin. birisiyle zaten tanışmışsındır. içersiniz, yatarsınız ve gitmez.
The End.

istanbul metrosundan nefret ediyorum,

ve filtre kahveden. 
ve kırmızı(msı) bütün giysilerimden. 

pazar günleri ardarda 2 film birden seyretmekten 
nefret ediyorum,
ve
pizzacılar dahil trafikte gördüğüm
bütün motorsikletlilerden. 

seni bana anımsatan bedenimden, 
ve 
hala seni özlediğini sanan 
salak yüreğimden nefret ediyorum. 

ama hiçbir nefretimin dozu seni unutmama 
ya da 
yeniden özlememe engel olamıyor... 

çocukça mı geliyor sevgilim? 
senin yaptığından daha öte değil inan ki...

O kadar çok sevdim ki, önce elimde, sonra içimde patladı.


Crow by ~raitkook on deviantART

Bir kadın kendisini artık sevmeyen bir erkeğin karşısında ne kadar alçalabilir?
Nasıl terk edilmemek için bu kadar yalvarır?
Hangi sevginin gücü buna yeter ki?
Nasıl bu kadar zavallı ve acınası olabiliyorum her seferinde?
Neden bıçaklar dürtüyor bedenimin dört yanını? Nasıl bu kadar çok ve şiddetli kanayabiliyorum?

tek denemede intiharı başarılı kılan yöntemler için, benim gibi insanlara gerçekten ehliyet verilmemeli. beyni patlamak o kadar kolay ve cezbedici ki karşıdan, kafama sıktığım anın hayalinin verdiği zevki size anlatamam. arsenik, çamaşır suyu, fare zehri falan içmeye kalksam, vaktinde müdahale ile gene bir kurtulma ihtimali var. damdan atlasam, gene kurtulur sakat kalırım. öyle bir kedi şansı var ben de. bana kesin çözümler lazım, kendim bile "dur yaa ne yapıyorum ben?" diye düşünmeye zaman bulamamalıyım. 112 aramak işten bile olmamalı. o kadar zamanım olmamalı. daha evvel kurtuldum kaç kere. yaşanmış hikayeden uyarlıyorum bunları.

işte tam da bu nedenler yüzünden bu bedende acı çekmeye, kendimden muzdarip takılmalara devam ediyorum.
.
.
.

27 yaşındayım henüz. ve içimde bir erkeği sevebilecek her şeyi tükettim. tükettiniz.
bundan sonra kaderinde benim sevgilim olacak bütün adamlardan, şimdiden özür dilerim.
her birinizin adresini ve telefonunu onlara vereceğim, sizden de şimdiden özür dilerim sevgili eski sevgililerim...

acıyı paketlemek...

suffer < pain < grief < agony > grief > pain > suffer



Agony by ~Delun on deviantART


En sert kahveyi içtim. Bi halt olmadı.
En sert denilen cigaradan üst üste bi kaç tane sardım. Hafif nefesim kesildi merdiven çıkarken, o kadar.
En ucuz votkaları devirdim arka arkaya, gene de ayıldım birkaç saat sonrasında.

Ellerimi yaraladım, kanamış. Fark etmedim bile.
Bazı kadınların ciyak ciyak bağırdığı bir operasyona gittim; acı eşiğiniz çok yüksek dedi görevli kadın.

Sen gel de onu bana sor.

"gocun, gocuk, gocunmak, gocunuk."

Bi'tutam bundan dilemeye bile hakkım oysa ki. Benim acıya dair duygularım bencillik ile eş anlamlı bu günlerde. Benim bıçak yarısı harici bütün duygularım, kamuflaj bugünlerde....

sen benim gözlerimin feriydin,
ama ben bile bunun farkında değildim....




Photo copyright:
sun rain and lovely chicken 1 by *Supermalade on deviantART

Kısa Hayat Dersleri-1

Erkeklerden beklentilerinizi en somut seviyede tutun.


Kadın : "Sevgilim, çevremdeki bütün yaşıtlarım evleniyor..."
Adam: " Hiç o topa girme."
Kadın: " Aşk?"
Adam: "Cık!"
Kadın: "Peki, o zaman Ice tea'nin gerisini getirir misin?"
Adam: "Hemen getiriyorum bebeğim!"

...if you dare?

Anladım ki bir insanı sevmek, onun size yaşattıklarını sevmek değildir. Karşınızdakini sırf “O” olduğu için seviyorsanız, çekici buluyorsanız -ki bir noktadan sonra ikisi birbirini tamamlar- doğru yerdesiniz demektir. Yani demekmiş.
Böyle uzun boylu laflar etmek için bir kere, iki kere hadi bilemediniz 5 kere sevmek yetmez. Bin beş yüz kere seveceksin, acı çekecek, üzelecek, üzeceksin ki anlayabilecek, aradaki farkın ayırtına varabileceksin.



Üç kişilik aşk olmazmış, göreceksin. Severken eline yüzüne bulaştırıyorsan eğer, beceriksizsen bunu kabul etmeyi bileceksin. Zira ‘Sevmek’ –mış gibi yapmayı kaldırmaz. Saklanmayacak, saklamayacaksın; olmuyorsa ‘olmuyor’ deme cesaretini göstereceksin. Kırıp, dökmeden sevilmiyor, bunu öğreneceksin.

Üzmemeye çalıştıkça daha beter üzdüğünü anlayacaksın. ‘Üzgünüm’ demen bir halta yaramayacak ama gene de diyeceksin. Çünkü gerçekten üzgün olsan da, karşındakinden öteye gidemez senin ki. O da sana cevap verecek “ Madem üzgünsen neden böyle yapıyorsun?”, diyecek laf bulamayacaksın, susacaksın. Tıpkı senden önce binlerce, milyonlarca terk eden ‘zalim’ sevgilinin davrandığı gibi davranacak, susacaksın; seni anlamasını bekleyeceksin çaresizce. Bütün o kararlı konuşmalar sana zehir olacak; sen zehri akıtırken benliğinden, verdiğin acıyla karşındakini zehirleyeceksin.
Öpüşürken başkasını hayal ettiğin biriyle değil, tam tersine gözlerini bir saniye bile ondan ayırmadan seviştiğin kişiyle beraber olmalı insan. Hiç kimseye haksızlık etmeden sevmeli.



Gözlerinin içine bakamıyorsan ya da kafan güzel olmadığı sürece onu arzulamıyorsan, haksızlıkların en acımasızı bu. Bu kadar “-mış” gibi yapmaya içindeki şeytanın dahi hakkı yok.
Bırak acıtacak sahi olsa ‘-di’li geçmiş zamanda kalsın her şey. Zira kırıp, dökmeden sevmek olmuyor.
Aşk iki kişilikse, sadece ‘O’ olduğu için sevdiğin kişinin yanında ol. Başkalarıyla birlikteyken, hayalini kurduğun insana git. Hayalini kurma gerçeğinin yanında ol. Zira şu yaşamdaki en hakiki şey ölümken, kendi gerçeğini seçtiğin, onun peşinden gittiğin için kimse seni suçlayamaz.
Şimdi söyle bakalım Cesaretin Var mı Aşka?


06, Haziran, 2010 İstanbul


Önceki Kayıtlar

Best for Firefox, Opera&Maxthon @ 1280x720 :: Ocak 2008'den beri gelen giden: :: © 2007 - Eternity 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim::