Ben şimdi Nişantaşı’nda doğup, ergenliğe kadar burada yaşamış biri olarak nasıl kaybeden olabilirim, değil mi? Ailem kurulma aşamasında orta sınıftan başlayıp, jakuzisi ve şöminesiyle, her yaz Bodrum tatilleriyle üst orta sınıfa yükselmiş, hayatta en yakınlarımdan kimseyi henüz kaybetmenin acısını yaşamamışım, sağlığıma da zeval gelmemiş… E bir de herkeslerin imrendiği okullarda, bölümlerde okumuşum; elim yüzüm de fena değil hani. Daha bunun neresi mi kaybeden?
Gönülden ve ‘orijinallikten’ kaybeden diyelim istersen? Mesela 11-14 yaşları arasında geçen ortaokul yıllarım boyunca okuduğum 4 ayrı sınıfta, okulun kızlı-erkekli popüler tiplerinin benle dalga geçmeyi günlük bir eğlence biçimi haline getirmeleri. Mesela Amerikan gençlik sinemasının karikatürize şişman, gözlüklü ve sivilceli kızının gerçek hayattaki tezahürü olmam? Ha bir de mesela 45 kişilik sınıfta 23 adet çift kişilik sıra varken, benim mütamadiyen yalnız oturmam? Üstelik görünüşte arkadaşlarım, dostlarım olmasına, bol bol not ve kopya dağıtmama rağmen? Edebiyatı çok sevmeme rağmen sayısalda hep kaybetmem mesela?
Mesela bütün bunları yaşarken bir türlü anlamlandıramamam ve “loser” kelimesinin kültürel koddaki karşılığını 10 sene sonra falan öğrenmem. Yeterince bir cevap olabilir mi bütün yeteneksizliğime ve rezil olmama rağmen 6 sene boyunca inatla bahçede voleybol oynamama mesela? Mesela boş derslerde beraber en iyi zaman geçirdiğim arkadaşımın okulun kütüphanesi olması ve gene 15 yaşımda sıra sıra Nazım’ları, Murathan Mungan’ları bitirmem? Kendimi Piraye sanmam ve ama o imrendiğim aşkı asla bulamayacak olmam… Düşündüm de 15 yıl olmuş Nazım ile tanışalı, fazla da yanılmamışım öyle bir aşkın olmadığına kendimi inandırmakla.
Lise sıralarındaki yalnızlığımı ve fonksiyon problemlerindeki beceriksizliğimi okulun edebiyat dergisinde canla başla çalışarak geçirmem ve öğlen tatillerinde herkes birbirini kesme yarışındayken 45 dakika, o bomboş kulüp odasında halet-i ruhiyemi müsveddelere dökmem mesela… Bunlardan daha öyle çok sayabilirim ki, içine daral gelir bu kadar biyografiyi dinlemekten, ama kendimi gene de tutamam ve aynı “çocuk-erkeğin” beni 2 kez reddettiğini dillendirmeden bu yazıya devam etmeye gönlüm el vermez…
Ya bende bir yanlışlık vardı ki, bir dönem çok zevksiz giyindiğimi sonradan fark ettim, ama yılsonu karnesinin tersine sosyal ortamda bu kadar kaybetmenin başka açıklamaları da olmalı, dedim. Sanırım cevap biraz da popüler ergenlerin acımasızlığında gizli. Oysa mümkün mertebe sıradan olan, hatta kendisine söz gelmeden konuşmayanlardandım. Gerçi hala daha biraz öyleyim de, çoğunu attık, azı kaldı neyse ki…
Ne diyorduk ki? Neden ve nasıl kaybedenim? İnan kasti hiçbir şey yapmadım koca ergenliği yapayalnız ve kitaplarına gömülen bir kız olarak geçirmek için. Öyle geldi, kırmaya çalıştıkça içine battım. Uzun uzun geceler ağladım; ama hatırlamıyorum. Günlüğüme yazmışım. Arada çıkartır, dalga geçerim o hassas ve ağzına sıçılan kızla hala. Eşyalarım çalınır, geri verilmez; telefon numaralarım paranın üzerine yazılır, serbest dolaşıma çıkar; hoşlandığım çocuk tarafından arandığımı sanır, ebediyen işletilirim… Velhasıl insan bunları kazanmak için hiçbir şey yapmaz sevgili okur. Bunlar gelir, genelde saf ve salaksan seni bulur. Ve bunları yapan arkadaşlarım zerre kadar anımsamaz eminim ki kendilerine has şakalarını. Zira acı, çektirene değil, çekene koyar.
Loser by *mysticalpha
Sonra ne olduysa bir yerlerde kırıldı bu abuk sabuk döngüsüzlük. E herhalde 30 yaşıma kadar kaybetmeyi reva görmedi Tanrılar bana. Hep daha çok ilgi ve sevgi arayışında olan ben, kabuğu kırmanın fırsatını bulunca elimde ne kadar keskin alet varsa makus talihime saldırdım. Sizin anlayacağınız önüme çıkan her adamı müstakbel sevgili kontenjanına yazdım. Ve tabii 3/2 bu iddiayı kaybettim!
“Sevişmek sevmekten gelir” avuntusunu aklıma ve yüreğime kazıyıp, yollara düşmemek gerekirmiş, kaybede kaybede bunu da öğrendim. Neyse ki yatakta kazanan taraf olmayı becerdim de, fizik ve ruh arasındaki skorları dengeledik bir süre. Ya da öyle sanarak bedeni doyurduk, hala ilgiye aç olan tarafı susturarak.
İnsan ilişkilerinden kaybetmeden kazanılamayacağını her seferinde temize çektiğimde bir kez daha gördüm. Arkadaş, sevgili, dost üçgenleri, hatta beşgenleri tepeme yıkıldı; hiç değmeyecek tercihlerle kaybettim bu sefer de. Hani diyor ya bedel ödedim diye, tam da ondan işte. Neredeyse ailemle ya da canımla da ödeyecektim başka başka bedelleri, talihim 9 canlı kediden yaver gitmeseydi…
Son 6 aya kadar ‘kariyer dünyasında’ da gönüllü olarak kaybettiğimi söylemek abes olmaz herhalde. Ne demiştik? Herkesin imrendiği bölümlerde okudum ama günümüz dünyasında karnını doyurmaya yetmeyen, bohem işler bunlar edebiyat, sinema falan. Uluslararası ilişkiler, ekonomi, işletme hadi ‘en kötü’ öğretmenlik, gazetecilik, çevirmenlik dururken… Bir ara sanat tarihi, arkeoloji okuyacaktım hatta, o kadar da meraklısıyım kaybetmenin! Hiç unutmam Yunan Dili Edebiyatı yazmaktan son anda vazgeçirdiler, İspanyolca ise Ankara’nın denizsizliğinden içimde patladı. Ha çünkü, İspanyol Dili ve Edebiyatı okuyabilseydim ayda 3500 lira maaşa kraliçe hayatı sürecektim, orası ayrı. Hani seçimlere karşı bedel diyor ya, ben lise kütüphanesine kapanmayı meslek edinmenin bedelini, titrime “edebiyatçı-sinemacı” yazdırmakla ödedim. Edebiyat alıp, sinema satıyorum yani bir nevi. Ha ben ruhen tatminin doruklarındayım ama kapitalizmin çarkını mutlu edememişim, orası da ayrı. Kapitalizm çok affedersin gitsin kendisini becersin, beni becermeye gücü henüz yetmez çünkü. Yalnız alkole bu kadar zam gelmeye devam ederse, son iddiamı bu kadar da savunamayabilirim.
Her neyse.
Ortaokulda itilip, kakılmakla kaybeden olur mu demeyin. 11 yaşında başlayan sosyal düzende var olma çabası, başarıya ulaştığında insanı ne oldum delisi yapar. O noktadan sonra kendinde dahil her şeyi yeniden kaybetmeyi öğrenirsin. Çevrendekilerin güvenini, erkeklere ve aşka olan inancını ki boş bir safsatadır bu, yaşama azmini, duygularının akışını ve özgüvenini… En beteri özgüveni kaybetmektir. Onu yerine koymak için tek düşman, gene kendinsindir zira.
Ben şanslı kaybedenlerdenim. Hayata birkaç -0 (yazıyla sıfır) önde başlayanlardan. İyi kötü parası, kendisini seve ve bütün imkanlarını önüne koyan bir ailesi olanlardan, eh vücudumda hiçbir uzuv eksik değil, Miss is Nişantaşı değilsem de iyi-kötü bir giderim vardır, yoklukta ya da varlıkta? Ama ben kaybetmedim, kaybettirildim insanlıkla tanışmaya başladığımdan beri. Kendimi korumayı öğrenmem de, yani kadın-erkek ayrımı olmadan insanlıktan kendimi korumayı öğrenmem de, baya bir zaman aldı. 15 yıl kadar…
Her şeyiniz varken, kaybetmeden yeniden kazanmayı asla bilemezsiniz.
Önce sıfırlan da gel bebeğim. Nerenden olduğu çok da mühim değil…
ara beni, bul beni aforizma, aykırı yazılar
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
0 yorum:
Yorum Gönder