kış uykusuna yatmak istiyorum,
ayılar gibi,
kaplumbağalar gibi,
şalteri indirip 3-4 ay aralıksız uyumak istiyorum.
yarı aralık pencereden kızarmış ekmek kokusu geliyor,
kalkıp kahve yapmak ve
kitap okumak istiyorum,
dışarda doğan güne rağmen
gene uyuyorum.
uyuyorum
ve
kabus görüyorum..
Bazen "yanlış mı yapıyorum?" diye düşünüyorum.
Edebiyatla profesyonel ya da amatörce ilgilenen herkes yazdığı/karaladığı herşeyi basılı mecralara gönderirken, edebiyat dergilerinin kapılarını aşındırırken, ben sadece "online" kaldım.
Editörlüğünü kendi yaptığım lise dergisi dışında kağıt üstüne hiçbir şiirim basıldı henüz. halbuki 10 yıldan fazladır iyi kötü yazıyorum. İnsan kalkar yollar değil mi bir ktap-lık olsun, bir varlık olsun, ne bileyim bir Simge dersin olsun. Fazin yapar ya da!
Edebiyatla ilgili bloglara bakıyorum, insanlar basılı mecralarda çıkan yazılarının/eserlerinin "kopyasını" dijital ortama koyup, daha çok insana ulaşmayı hedefliyorlar.
Bense çat diye en orjinal haliyle beni okumayan blog okuyucularımla edebi derinliğimi paylaşıyorum.
Salak mıyım neyim...
Bak mesela abudik bir mahkeme kararı doğrultusunda internetin şalteri indiriliyor ve benim pek özlü sözlerim 01010101001 verileri olarak Silikon Vadisi'nin herhangi bir server'ında uslu uslu erişilmeyi bekliyorlar...
Yani dijitalsen bir varsııın, bir yoksun!
Büyük ihtimalle de yoksun.
Zira 3000 yıl önce parşömene yazılmış şeyler halen değerli.
Fakat ani bir elektirik kesintisi nedeniyle ekrana bakarak döktürdğün herşey bir anda kaybolabilir...
Daha kötüsü doğrudan blog penceresine yazıyorsan bir tarayıvı hatası kelimelerine mal olabilir.(Bloggerlara hitabe)
Sanırım benim baya baya uykum geldi....
Bu kişisel günlük tarihe not düşsün.
Bugün ikibin sekiz yılının haziran ayının yirminci günüydü.
Gece.
Yoldayım.
Gene.
Hep.
Her zaman olduğu gibi.Modern zaman bedevisi.
Kulağımda güzel bir kadın İspanyolca ayrılık acısı çekiyor,
ben ışıklar içinde sanayi sitelerinden geçiyorum.
Neresindeyiz bu gidişin bilmiyorum.
Ne zaman uyuyup uyansam
böyle oluyor zaten.
Uyurken yolu kaçırıyorum...Hayatı kaçırıyormuşum gibi hisediyorum...
Parayı bastırınca bu ülkenin en lüks koşullarında oluyor yolculuk,
ama,
oturduğum cam kenarından ay görünmüyor!
"Parayla saadet olmuyor"
bazen gerçek olabiliyormuş demek ki...
.
.
.
Uyudum, uyandım.
Uykuya yoldan daha çok ihtiyacım varmış meğersem,
Neyseki hala yoldayım.
Hala gidiyorum.
Solda güneş yükseliyordu güneye giderken...
Tam da "konsepte" uyardı şimdi. Olsa da dinlesem..
Yolun virajlarında savrulurken,
hayatımın geri kalan virajlarını düşünüyorum.
Yolda virajı önceden kestirebiliyorsun.
Hatta uyarı levhaları var,
seni haberdar eden.
Ama yaşamda öyle mi?
Olmuyor işte öyle.
Kimse, kimsenin deneyimini umursamıyor.
Herkes kendi Amerikasını baştan keşfediyor...
Haziran 2008
ara beni, bul beni edebiyat, hezeyan, yol notları
kulağımda komşu balkondan gelen
rüzgar çanının sesi,
annemin dizlerinde sallandığım günlerin ninnisi gibi..
uykuya dalmakta direniyorum,
canınından bezdiriyorum kadıncağızı
sesi biraz daha kulaklarımda kalsın diye..
uyudu da büyüdü ninni,
büyümez olaydı keşkeeee....
dandini dandini das dana
neler de sığdı
şu kısa hayata
eğlenirken kendimle,
rüzgar hiç bitmesin,
komşunun çan susmasın istiyorum.
Beni benle,
sesimi kafamdaki sesle baş başa bırakmasın..
"la ilahe illallah"lar eşliğinde sabah ezanı okunuyorken,
dua ediyorum,
sen beni akıl sağlımdan etme yarabbim!
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa