Eski Sevgiliden Mektup...

Senden ayrıldım diye seni takip etmediğimi nerden çıkardın? Sen ağlarken ben gidiyordum ama “seni hala seviyorum” dediğimde de dürüsttüm. Tıpkı seni ‘terk ederken’ saydığım nedenlerde dürüst olduğum gibi… Evet, seni takip ettim bunca zaman. Acı çekişini ve acını benim de görebileceğim her yerde sergilemeni, ‘bak, bunlar senin yüzünden oluyor!’ demeni izledim. Başka erkeklere, yeni ilişkilere yönelmeni seyrettim uzaktan uzağa. Seni hala seven bir erkek için inan hiç kolay değildi gördüklerime katlanmak. İnanmadın, belki de hala inanmayacaksın ama bana dönmek istemeyesin diye katlandım tüm bunlara. Bir yandan da seni göz ucuyla seyretme sorumluluğunu hissediyordum; çünkü seni bu hale ben düşürmüştüm ve bir delilik yapmandan inan ki çok korkuyordum. Neyse ki bu endişem her geçen gün azaldı; senin çevrene mavi boncuk dağıtmanı seyrederken ki acım hafiflemese de… “Bana başka çare mi bıraktın?” dediğini duyar gibiyim. Haklısın da. O gün de söylemiştim sana : “Ne dersen de bu masada haklı olan sensin. Ben ne dersem diyeyim haksız olarak kalkacağım bu masadan.”


Seni özlemediğimi mi düşünüyorsun? Evin baktığım her köşesinde izini görmediğimi mi? Ömrümün sonuna kadar bedenimde sana dair bir iz taşıyacağım; seni unutabileceğimi mi sanıyorsun? Benim için kolay olduğunu düşünüyorsun. Senin gibi bir kadından, hele ki seni severken ayrılmak kolay mı sanıyorsun? Bunca zamandır yanında kaç kere ağladım ben senin? Ya da yanında değilken de toplamda kaç kez ağladım, hiç hatırlıyor musun? Bilmedin ki, bilemezsin ki ben söylemedikçe. Sen o gün ve sonrasında da doya doya ağladın. Tam da senin gibi duygusal bir kadına yakışacak biçimde hüngür hüngür ağladın. Seni bir damla gözyaşına bile kıyamazdım ben, ki hala öyle. Ama sen ağladın ve rahatladın. En azından rahatladığını sanıyorum bu kadar zamandan sonra.
Peki ya beni hiç düşündün mü? Hayatta, ölüm karşısında bile ağlayamayan bu adamı düşündün mü? Her şeyi içinde yaşayan, göğüs kafesinin sol yanı her geçen sene biraz daha sıkışan bu adam acısını neyle bastırdı, nasıl geçirdi sensiz o günlerini? Alkol aldığında midesi yanan, sigarayı zaten içmeyen, tek gecelik ilişkiler kurmayan, gece hayatı olmayan beni düşündün mü benim halen güzel sevgilim… O gün saçlarını yeni kestirdiğini fark etmedim sandın değil mi? Benim sana dair bir şeyi fark etmemem mümkün müydü? Sana “Ne kadar güzel olmuşsun bebeğim” diyememek nasıl can yakıcı biliyor musun? Acı sadece sana mahsus sanıyorsun benim güzel aşkböceğim. “Canparem!” Bana en çok böyle seslenmeni severdim. Ayrılık acısını kendine tekelleşmiş sanma. Benim de en az senin kadar üzüldüğüme inanmıyorsun ama belki de senden çok yandı, acıdı canım. Hissettiğin acıdan diğer duyguların köreldiği için benim de üzülebileceğimi hesaba katmadın. Bana vurdukça vurdun. Kendin acınla bencilleştin. Buna hakkın da vardı. Ne de olsa seni yarı yolda bırakıp giden benim. Senden daha çok üzülüyorsam bunu sonuna kadar hak ettiğimi düşünüyor olmalısın. Öyle olsun benim küçük, güzel sevgilim. Sana “sevgilim” demeyi nasıl özledim bir bilsen! Tıpkı bana gecenin bir yarısı çay yapmanı, proje yazarken beni seyretmeni, oraya buraya saçılmış ıvır-zıvırlarımı sabırla toplamanı özlediğim gibi. Daha çok zaman özleyeceğim seni. Bunu adım gibi biliyorum. Ama gitmek zorunda olduğumu da biliyorum. İkimiz için de böylesinin daha iyi olacağına inan kendimi çok zor ikna ettim. Senin karşısında senden ayrılmak için oturmak, sana dokunamamak, ki dokunsam ikimiz de çözülürdük, o kadar zordu ki. Bunu bugün de anlamanı beklemiyorum. Belki daha sonra, ilerde bir gün bana hak vereceksin. Benim de üzüldüğümü, acı çektiğimi ve sensizlikte kahrolduğumu anlayacaksın. Belki o gün bana ettiğim bedduaları geri alırsın. Belki de çoktan unutmuş olursun, kim bilir…
Ben seni son nefesime kadar unutmayacağım böceğim.
Bebek… Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin benim için büyümemiş küçük bir kız çocuğu olarak kalacaksın. Bebeğim olarak kalacaksın. Seni hep güzel hatırlayacağım. Aksi mümkün mü ki?
Lütfen daha fazla ağlama. Her gözyaşını hala yüreğimde hissediyorum. Beni düşündüğün anları hissediyorum. Dışarıda yağmur yağıyor, gitme vakti benim için.
Hoşça kal benim küçük, güzel sevgilim…

Görsel:
Sad Couple by ~Shiskababe on deviantART

Gece Yarısı Saçmalaması...


Oturduğum bina pencere kenarındayken bile başınızın yukarı doğru uzatmadığınız sürece, göğü görmek mümkün değil. Sık ve bitişik apartmanlar arasında, ama gecenin iki buçuğunda dahi ayakta olan insanların olduğu sıradan bir İstanbul sokağı burası. Arabalar açısından biraz işlek bir cadde gibi ara sokak olmasına rağmen. Kaldırama oturmuş iki adam kulak misafiri olduğum ama bir türlü çıkartamadığım bir dilde konuşuyorlar. Arapça gibi Kürtçe gibi ama bu mesafeden anlamak mümkün değil.


Karşı apartmanın en üst katında genç bünyeleri uyku tutmamış herhalde, ya da onlar da benim gibi nöbetçi yarasalar bu gece. Ya bir müzik sesi ya da bir film diyalogu yaylıyor açık pencereden sessiz sokağa doğru; ya da daha çok muhabbet sesleri. O apartmanın yerinde bundan 15 sene evvel yıkık dökük tek katlı bir ev vardı. Sonra iş makinaları geldi ve benim şaşkın çocuk bakışlarım ardında kazdılar da kazdılar şu apartmanın temelini. Halen daha inşaat kepçelerinin yakınından geçmeye korkmam bundandır. İnşaat için değil de sanki beni almaya, kapıp götürmeye gelmişler gibi hissederim her seferinde. Çocukluk travmalarının gerçekten izahı yok.



İki genç güzel kadın siyah, pahallı bir arabaya bindiler tam da şuanda. Geri geri çıkarak terk ediyorlar sokağı, hem de ters ve yanlış yönden. Fakat gecenin bu vakti tek yönlü sokak kavramının elendiği saatler artık…
Hay Allah… Genç yarasalar yatmış bu arada. Ne zaman sustu o televizyon ve söndü salonun ışığı, gözümden kaçtı… Demek ki benim kadar baykuş değillermiş. Onlar gitti, yerlerine havlayan bir köpek geldi, ses unsuru olarak. Kedilere mi havlıyor, yoksa bana mı bilmiyorum.

Bir de gecenin yarısı taksiyle eve dönen eğlenceli tipleri seviyorum bu sokakta. Onlardan biri de benim, ondan olsa gerek. İstanbul’un kalbine arabayla 5 dakika olan bu sokağa taksiler iyice sarhoş olmuş, konserden veya eğlence mekanından dönen tipleri taşırlar. Genelde eve girdikleri saatlerde aşağı sokakta oturan hacı amcalar köşedeki camiye, sabah namazına gitmek için kalkmak üzeredirler.

Sevgili annem uykulu bakışlarla salon kapısını aralıyor,
“Sen hala yatmadın mı kızım?” Saate bakıyorum 3’ü çoktan geçmiş. “Şu yazıyı bitireyim yatıyorum annecim” diye cevaplıyorum ışığa bakamayan kısık gözlerini. “Geceyi gündüzü karıştırıyorsun” diye sessizce söyleniyor ve beni sokağın yavaşça azalan sesleriyle baş başa bırakıyor. Son bir sigara daha yakıyorum, aklımda hoşlandığım fakat çoktan yatmış, derdin derin uyuyan bir adam, sokağın ışıklarını seyrediyorum…


İzmir'i Özledim...

Hepsi bu. İki satır daha yazarsam kovercem şakır şakır ağlayacam Allahım'a...







Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

Best for Firefox, Opera&Maxthon @ 1280x720 :: Ocak 2008'den beri gelen giden: :: © 2007 - Eternity 9Kare.Net Yazı İşleri Ürünüdür :: iletişim::