Oturduğum bina pencere kenarındayken bile başınızın yukarı doğru uzatmadığınız sürece, göğü görmek mümkün değil. Sık ve bitişik apartmanlar arasında, ama gecenin iki buçuğunda dahi ayakta olan insanların olduğu sıradan bir İstanbul sokağı burası. Arabalar açısından biraz işlek bir cadde gibi ara sokak olmasına rağmen. Kaldırama oturmuş iki adam kulak misafiri olduğum ama bir türlü çıkartamadığım bir dilde konuşuyorlar. Arapça gibi Kürtçe gibi ama bu mesafeden anlamak mümkün değil.
Karşı apartmanın en üst katında genç bünyeleri uyku tutmamış herhalde, ya da onlar da benim gibi nöbetçi yarasalar bu gece. Ya bir müzik sesi ya da bir film diyalogu yaylıyor açık pencereden sessiz sokağa doğru; ya da daha çok muhabbet sesleri. O apartmanın yerinde bundan 15 sene evvel yıkık dökük tek katlı bir ev vardı. Sonra iş makinaları geldi ve benim şaşkın çocuk bakışlarım ardında kazdılar da kazdılar şu apartmanın temelini. Halen daha inşaat kepçelerinin yakınından geçmeye korkmam bundandır. İnşaat için değil de sanki beni almaya, kapıp götürmeye gelmişler gibi hissederim her seferinde. Çocukluk travmalarının gerçekten izahı yok.
İki genç güzel kadın siyah, pahallı bir arabaya bindiler tam da şuanda. Geri geri çıkarak terk ediyorlar sokağı, hem de ters ve yanlış yönden. Fakat gecenin bu vakti tek yönlü sokak kavramının elendiği saatler artık…
Hay Allah… Genç yarasalar yatmış bu arada. Ne zaman sustu o televizyon ve söndü salonun ışığı, gözümden kaçtı… Demek ki benim kadar baykuş değillermiş. Onlar gitti, yerlerine havlayan bir köpek geldi, ses unsuru olarak. Kedilere mi havlıyor, yoksa bana mı bilmiyorum.
Bir de gecenin yarısı taksiyle eve dönen eğlenceli tipleri seviyorum bu sokakta. Onlardan biri de benim, ondan olsa gerek. İstanbul’un kalbine arabayla 5 dakika olan bu sokağa taksiler iyice sarhoş olmuş, konserden veya eğlence mekanından dönen tipleri taşırlar. Genelde eve girdikleri saatlerde aşağı sokakta oturan hacı amcalar köşedeki camiye, sabah namazına gitmek için kalkmak üzeredirler.
Sevgili annem uykulu bakışlarla salon kapısını aralıyor,
“Sen hala yatmadın mı kızım?” Saate bakıyorum 3’ü çoktan geçmiş. “Şu yazıyı bitireyim yatıyorum annecim” diye cevaplıyorum ışığa bakamayan kısık gözlerini. “Geceyi gündüzü karıştırıyorsun” diye sessizce söyleniyor ve beni sokağın yavaşça azalan sesleriyle baş başa bırakıyor. Son bir sigara daha yakıyorum, aklımda hoşlandığım fakat çoktan yatmış, derdin derin uyuyan bir adam, sokağın ışıklarını seyrediyorum…
Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa
nöbetci yarasalar deyimi gündüzcülere nede yakışırdı hani..Geceleri hep uyuyup soydaşları uykuda iken gunduz dolaşanlara
Adsız dedi ki...
8 Şubat 2010 13:05:00 GMT+2