jüri özel oscarı, gönüllerin oscarı, babil'de dilini kaybeden insanoğlu...
0 yorum yazar,çizer Duygu KocabaylıoğluSözlerime, öncellikle kendimi "gelmiş geçmiş olabilecek en tembel blog yazarı" oscarıyla onurlandırarak başlıyorum. Ayrıca Blogger yetkililerine nacizane tavsiyemdir, her dalın iyi kötü bir oscarcığı var, neden "blog oscarları" da olmasın? evet, olsun. jüri de beni bu özel ödüle layık görsün.
Çok bilmiş bir sanat eleştirmeni gibi ahkam kesecek değilim akademinin kararları üzerine. Ne aday gösterilen ya da ödül verilen tüm filmleri seyrettim, ne de engiiiiiin okyanuslar gibi sinema bilgisine haizim.. Ama, hayranı olduğu yönetmen ve filmi umduğu kadar takdir edilmeyince hayal kırıklığına uğrayan bir sinemaseverim. Filmografisi aman aman kabarık olmayan bir yönetmene, yani Alejandro González Iñárritu'ya diğer ustatlar dururken hayran olmak küçük görülebilir;
fakat bu adamın filmlerindeki anlatım dili, bütünlük, akışkanlık, izleyiciyi vuran "hadi be!" etkisi o kadar güçlü ki..Üçlemesi ( Amerros Perros, 21 Grams, Babel) sonunda hayran kalmamak, özellikle benim gibi, keşisen hikayeler hastası bir seyirci için, biraz zor. Aday gösterildiği yedi daldan sadece "en iyi film müziği" ('best soundtrack' diyor ecnebiler) oscarcığını verdiler Babil'e.

Ve şuan bu albümü dinleyerek yazmak hem büyük bir mutluluk, hem de bir parça burukluk.. Zannımca Akademi filmde kullanılan 3'ten fazla farklı dili (ingilizce, arapça, japonca, ispanyolca ve yanlış hatırlamıyorsam bir yerlerde fransızca da vardı.) anlamakta zorlandığından dolayı, bir kültür yelpazesi sunan bu harika filme sadece en iyi müzik ödülünü vererek işin içinden çıkabildi. Dillerin gelin çorbası misali karıştığı, insanların artık birbirini anlamadığı kaosun başlangıcı olan Babil, "dünyanın elde kalan evrensel dili müziktir!" dedi.
Gecede en iyi film ve en iyi yönetmen oscarı, bariz bir özür babında Martin Scorsese'ye gitti. Eyvallah, üstatlardan takdiri esirgememek gerek elbette. (her ne kadar bu doğulu saygısını ihtiva eden bir bakış olsa da...) Fakat, en iyi orijinal senaryo ödülünü de mi çok gördünüz? Gerçi ödülün verildiği "Little Niss Sunshine" filmini izlemeden bu yorumu yapmak ona da haksızlık oluyor; ama favorisinin haksızlığa uğradığını düşünen her insan gibi saldırganlaştım! Hırrr..
Belki sadık bir Iñárritu hayranı olarak benim beklentim çok yüksekti, bilemiyorum. Ve de çok büyük ekonomik çarkların döndüğü bir sektör üstüne, muhtemelen birilerinin göbeğini kaşıya kaşıya güldüğü yorumlar yapıyorum..
Bu toprakların insanı gönlünden geçen takdir görmezse, gönüllerin oscarını vermeyi çok sever. BABİL de çoktan benim ve Iñárritu hayranlarının "gönül oscar"ına haiz olmuştur zaten...
Buarada filmin müziklerini edinin, bulun dinleyin...insanın içini ısıtan ve özellikle bizim coğrafyamıza çok yakışan ezgiler mevcut.
diplere not: http://limonluknet.blogspot.com/2007/06/geri-dnemeyen-leme-irritu-ve-kader.html adresinde yönetmenin üçlemesine dair yaptığım sinema yorumlarını da okuyabilirsiniz..
hikayeye devam, ama başka bir sahnede. Adı: aşk oyunu. perde yaşla orantılı. “act” bilmem kaç…
Kadın hiç tanımadığı adamla duvara sırtını yaslamış yan yana oturuyordu.
parmaklarının arasında tuttuğu yarım sigaraya baktı, zamanın geçiciliğinin kanıtı gibi.
Adam kendi belirsizliğinde kaybolmuş bu kadına içten içe kızıyor ama gene de bir şey diyemiyordu, kadının o sigaraya o an ihtiyacı vardı, o da bunun farkındaydı.
karşı ki duvarı izliyorlardı.
sıradan tuğlalar, çöp bidonları, karton kutuda sırnaşık iki kedi…
tipik bir çıkmaz sokaktı kadının yaşadığı, adamın da bir süreliğine misafiri olduğu…
Kadın çöp bidonlarından bir anlam çıkartmaya çalışıyordu inatla.
Adam kadının parmakları arasından sigarayı alıp bir nefes çekti içine...
”Beni izlerken canın yanıyor mu?”
Cevap vermedi bitkin kadın… okunmuş ve kuponları kesilmiş gazeteler gibi hayattaki işlevinin bittiğini hissediyordu.
Adam sigarayı söndürdü duvara basarak...siyah bir iz bıraktı oracıkta. “Bu iz içimize değil, bırak da duvara işlesin…” sonra gözleriyle bidonları sordu kadına, orda olmalarının tek nedeni buymuş gibi…
"boktan hayat felsefemin ürünü onlar..." ... 'hadi anlat' dercesine baktı adam bu duru yüze.
"yaşamadıklarımdan pişmanlık duyacağıma, yaptım yaşadım, en azından yaşadıktan sonra pişmanım demeyi yeğledim her zaman. bir bok yedim belki, kötü sonuçları da oldu ama ben çektim, gördüm; hayatı deneyerek öğrenmeyi seçtim hep.
ve sonuçta karşındaki çöp bidonları ortaya çıktı. ... üstelik pis de kokuyor...
şimdi seninle bu duvara sırtımı yaslamış meçhul çöpçümün gelmesini bekliyorum... ama bu kadar yığını belediye gelse kaldıramaz"
dalgaya vurdu son anda, adam yüzünde sevimli ve etkileyici bir tebessüm…
“ve ben hala pis kokuyorum....”
“pis kokan sen değilsin...o çöp bidonu ve içindekiler, senin attıkların, yaşadıkların, sildiklerin, kokuşmuşların…
burada, şuan. ikimiz de sırtımızı yasladık ve dahalarını atıyoruz. çöpçümü...? gelmese de olur…
Çöp bidonları orda dursun yeter ki biz çıkmaz sokak da ışık olalım...
yol olmasa da biz yürüyelim. duvar olsa da duvara karşı yürüyelim
çarpsak da yürüyelim... geçemesek de... deneyelim yenilelim, ama olsun yine deneyelim yine yenilelim...”
yorgun yorgun baktı kadın… başını adamın omzuna koymak geçiyordu içinden. Masumca…sadece şefkat için… oysa adam savaşmaktan bahsediyordu…
“yenilmeyi sözlüklerden çıkartamıyoruz değil mi?? biraz erken ama ben yoruluyorum artık yenilmekten.
her yenilmek bir yenilenmek olsa da...”
***
Kamyon yanaşıyor… büyük bir gürültü ile..
Yerimden kalkıyorum…
Onun çöplere yönelmesini önlemek için…
Bırak bidonlar orda kalsın…
Sen beni götür buradan…
Bu çıkmazdan…
Üzgünüm duvardaki adam,
Kısa metrajlı filmimiz bitti…
ara beni, bul beni aykırı yazılar
bir günlük geçti elime geçenlerde... özel hayata saygı göstermek istesem de beceremedim...
AİDİYET
"iyi güzel söylüyorsun da,
ben kendime bile ait değilim."
...
hızlı bir geri kaçış:
dört dakika on iki saniye'lik.
Her şeyin henüz ilk olduğu,
kaydı parazitli bir anı.
kendisini nereye koyacağını kestiremediği
cızırtılı günler.
hayallere dair külkedisi öykülerinin
karalandığı günler.
...
zaman.
...
bir cafe.
bir tanışma.
sonra bir başkası.
ve de üstüne nicesi.
kimler geldi kimler geçti'nin
romantizminden kilometrelerce uzak.
ve
umursanmayan bir döngü.
"kendini nereye koyacağını bilemezsen,
ulu orta becerilirsin."
hem, soylu bir keyif de alıyordu artık
orospuluktan.
bu ülkede kim kendi mesleğini yapıyordu ki..
...
tekrar zaman...
bir sokak.
savrukluğuna tutulduğu bir adam.
adamda yalvaran bakışlar.
"gitme. bak bugün çıkıp para bulcam.
söz, temiz para. mal işi yok artık.
ama ne olur sen onlara gitme."
tekrarla az evvel mırıldandığını;
bu sefer yüksek sesle..
"ben kendime bile ait değilim."
kapıyı arala..ve evet sokaktasın.
ezeli, ebedi kucakta.
kucaklarda...
fahişenin güncesi'nden.
ara beni, bul beni aykırı yazılar
Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa